Zeybekci İzmir’e EBSO’dan seslendi

18 Eylül 2014

Zeybekci İzmir’e EBSO’dan seslendi

 

 

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, 62. Hükümet içinde büyümeyle ve faizlerle ilgili bir görüş ayrılığı bulunmadığını belirterek, “Başbakan Yardımcımız Ali Babacan’ın söylediği gibi hepimizin söylediği aynıdır. Hepimiz aynı doğrunun ardından gidiyoruz” dedi.

Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) ev sahipliğinde düzenlenen "Ekonomik Değerlendirme Toplantısı'na katılan Zeybekci, gündemi değerlendirdiği konuşmasında, İzmir'in Türkiye ve Ege Bölgesi ekonomisine yaptığı katkılara dikkati çekti. İzmir'in Türkiye'nin en önemli şehirlerinden biri olduğunu belirten Zeybekci, "İzmir mahallenin en güzel kızı, Egeliler için ayrı bir yer. İzmir, Egeliler için yüzüğün en güzel taşıdır. Bütün Türkiye'nin olduğu gibi bütün Egenin değeridir. Ne kadar kıskanç olursanız olun 'İzmir bizimdir' diyemezsiniz" diye konuştu.

 

Biz istesek de kriz çıkmaz

Birtakım odakların kasıtlı olarak Türkiye’de kaos varmış görüntüsü verdiğini ve bu algıyı kitlelere empoze etmeye çalıştığını vurgulayan Zeybekci, "Türkiye'de biz istesek de kriz çıkmaz. Bu kadar emin söylüyorum bu kadar emin konuşuyorum" diyerek işadamlarından önlerine bakarak yatırımlarına devam etmelerini istedi. Bakan Zeybekci, konuşmasında şunları kaydetti:

"Habire sağdan soldan ‘Acaba ne olacak ne bitecek? Bir hata daha yapıyoruz. Vay işte FED parasal daralmaya gidiyor. FED faiz artırırsa Türkiye'de de faiz artar’ söylentisi var. Türkiye doğrudan giren sermayeyle beraber yüzde 50 oranında ekonomik anlamda AB'ye entegre. Bu bizim için son derece önemli bir avantaj. ABD parasal daralmaya giderken, AB parasal genişlemeye gidiyor. Böyle bir parasal genişleme olduğunda AB de istediği etkiyi göremeyecektir. Bu para en cazip ve en yakın yöne doğru gidecektir. O da Türkiye'dir. ABD'nin bu para piyasalarıyla ilgili önümüzdeki dönemle ilgili bu yaklaşımlarından Türkiye'nin endişe ederek faizlerini yukarıda tutmasına gerek yoktur. Biraz daha cesur bir şekilde önden giderek kazanmalıyız. Önden giden kazanır. Türkiye olarak bizim bunu yapmamız lazım. 62 hükümet içinde faizlerle ilgili, büyümeyle ilgili bir görüş ayrılığı gibi anlaşılmasın. Hepimizin söylediği aynıdır, hepimiz aynı doğrunun ardından gidiyoruz. Başbakan Yardımcımız Sayın Ali Babacan'ın söylediği gibi hepimizin söylediği aynıdır. İnşallah önümüzdeki dönemde daha cesur bir şekilde faiz düşürmelerinin önünde bir engel görmüyoruz."

 

Artık Cotarelli’yi beklemiyoruz

Türk bankalarıyla ilgili söylentilere kulak asılmamasını isteyen, bankaların yapısının sağlam olduğunu belirten Zeybekci, "Endişe edilecek hiç bir şey yok. Sermaye yeterlilik oranlarında Türkiye'deki bankaların ortalamasını alıyoruz. AB üyesi 28 ülkenin 21'inden daha iyi. Türkiye çaresiz olmadığı için artık dizlerinin önüne çöküp Carlo Cotarelli'yi (IMF'nin eski Türkiye Masası Şefi) beklemeyecek.  Bugün faiz oranlarını sağlıklı tartışmamız lazım. Faiz ile gelecek yılın beklenen enflasyonu arasında yüzde 8'lik reel faiz var. Bu faizle yatırım yapılmaz, büyüme olmaz. Enflasyon aşağıya inmez. Daha cesur şekilde faiz düşürmeye ihtiyacımız var" dedi.

 

Fitch ve Moddy’s’i önemsemiyoruz

Zeybekci, Türkiye olarak kredi derecelendirme kuruluşlarını önemsemediklerini belirterek, "Türkiye olarak elimizde başarılarımız var. 'Aman onlar ne der' diye el pençe divan duracak değiliz. Türkiye ile ilgili olumsuz açıklama yapma gayretindeler. Sen siyasi bir enstitü müsün yoksa ekonomi derecelendirme kuruluşu musun? Kredi derecelendirme kuruluşlarıyla ilişkimizi keseriz. Bu da önem vermek olur. Türkiye olarak biz yolumuza, işimize bakarız" dedi.

Türkiye'nin Fitch ve Moody's'e aboneliğinin olduğunu dile getiren Zeybekci, "Dolayısıyla bu Türkiye için böyle bir şeyi kestiğinde bir B planı olmasına da gerek yok. Öyle bir şey konuşmamak lazım... Cumhurbaşkanımız 'gerekirse' dedi ama gerekir hale geldi diye konuşmamak lazım. Şunu da iyi bilmek lazım... Türkiye'de 10 Ağustos'ta pazar günü seçim yapılacak. Moody's cuma günü illa 'Türkiye ile ilgili açıklama yapacağım' diye gayret içinde. Bunu pazartesi yap. 'Ben öyle pozitif bir yaklaşım olduğunu sanmıyorum, negatif şeyler bekliyorum' diye o hafta bir açıklama yaptım. Dolayısıyla cuma günü açıklama iptal edildi. Sonra seçimler yapıldı. Türkiye birinci turda Cumhurbaşkanını seçmiş. Pazartesi saat 09.00'da siyasi istikrarsızlık ve risk ile ilgili açıklama yapıyor. Hükümetin açıklaması önemli, yetmez diyor. Sen siyasi bir enstitü müsün yoksa ekonomi derecelendirme kuruluşu musun?" diye konuştu.

Türkiye'nin dış ticaret açığında yüzde 25, cari açıkta yüzde 34 daralma olduğunu belirten Zeybekci, yıl sonundaki yüzde 6.4 cari açık rakamının şu an  yüzde 5.5 seviyesinde olduğunu söyledi. AB'De 6 milyon istihdam açığı varken, Türkiye'de istihdamın 6 milyon arttığını ifade eden Zeybekci, komşu ülkelerdeki sorunlara rağmen ihracatın yüzde 6.5 arttığını, 18 çeyrektir büyüme rakamının ortalama yüzde 6 büyüdüğünü açıkladı. Derecelendirme kuruluşlarının puanları aşağıda tuttuğu sürece Türkiye'nin yüksek faiz ödemek zorunda kaldığını savunan Zeybekci, "Türkiye'nin maliyetleri ile ilgili ön yönetim yapılmaya çalışılıyor. Faiz anlamında yüksek getiri isteyenlerin de algı yönetimlerinin olma ihtimali yüksek. Para satan insanların el ovuşturmalarına benzer bir şey bu" dedi.

 

Karşılıksız çeklere önlem

İşadamlarının karşılıksız çeklere yönelik endişelerinde haklı olduğunu ifade eden Nihat Zeybekci, bugün böyle bir sıkıntının olduğunu kaydetti. Çeki, Türkiye gibi kullanan dünyada ülkenin bulunmadığını belirten Zeybekci, dünya ile entegre olacak olan Türkiye'nin dünya ile aynı hukuk kurallarına, aynı kıymetli evrak hukukuna tabi olması gerektiğini belirterek, şunları söyledi:

"Dünya ile ticaret yapan bir Türkiye'de insanlar, dünyadaki bütün mahkemelerle muhatap olabilir hale geldi. Herhangi bir anlaşmazlıkta tahkim kurullarına bütün dünyada gidilebilir bir ortam var. Böyle bir ortamda düşünebiliyor musunuz, bir Alman’a, bir Yunanlı’ya veya bir Fransız’a 'sana vadeli çek vereyim'. Böyle bir sistem var mı? Biz bunu Türkiye'de aksaklık yaratmadan ticarette kullanılan bu enstrümanın derinlemesine problem yaratmadan kurtulmamız gerekiyor. Tüm dünya ile ticaret yapar durumdayız, öyleyse aynı enstrümanları kullanmamız lazım. Karşılıksız çek ve karşılıksız çekten dolayı piyasada bir sıkıntı vardır, doğrudur. Bunun yerine farklı enstrümanları koymak da yürütmenin görevidir. Gerekli tedbirleri sonuna kadar alacağız."

 

Enflasyonla mücadeleden vazgeçmeyeceğiz

Enflasyonla mücadeleden asla vazgeçilmeyeceğini belirten Bakan Zeybekci, 2013 sonu itibariyle yüzde 6.2 oranla son 45 yılın en düşük seviyesine ulaşıldığını hatırlattı. Enflasyonla mücadelenin doğru enstrümanlarla yapılması gerektiğine dikkat çeken Zeybekci, şöyle dedi:

"Biz enflasyonu düşürürken piyasayı yavaşlatmayı asla tercih etmememiz gerekiyor. Satın alma gücünü düşürerek, talebi azaltarak, faizleri yükseltip piyasadaki parayı çekerek tüketim talebini daraltarak bunu yapmamamız gerekiyor. Bunun yerine bizim üretim piyasasını canlandırmamız gerekiyor. Üreticiye uygun imkanlar sağlayarak, üretimi artırarak, yatırımı artırarak, arzı artırarak büyümeyi, yatırımı, istihdamı artırarak kalıcı şekilde mücadele etmeliyiz."

Türkiye'nin bugün ihracatı, ithalat ve hizmet gelirlerini üst üste koyduğunuz zaman 470 milyar dolarlık bir dış ticaret hacmi olan bir ülke haline geldiğine dikkati çeken Zeybekci, Türkiye'nin buraya 4,5-5 miyar dolarlık diş ticaret hacminden geldiğini söyledi.

Zeybekci, son bir yılda 1.7 milyon insanın istihdam edilmesine rağmen işsizlik oranının yüzde 9,1'e yükselmesinin iş gücüne katılımın en yüksek orana çıkmasından kaynaklandığını kaydederek, "En son açıklanan işsizlik rakamlarında oran yüzde 9.1'e çıktı. Son bir yıl içinde Türkiye'de 1.7 milyon istihdama rağmen niye arttı, iye katılım oranı tarihi zirveyle yüzde 52 oranına gelmesinden kaynaklandı" dedi.

 

Üretime dayalı büyüme

Türkiye'nin önümüzdeki dönemde ranta dayalı ekonomi, ranta dayalı büyüme yerine üretime dayalı bir büyümeye yönelik politikaların hayata geçirilmesi gerektiğini belirten Zeybekci, "Evet inşaat sektöründen vazgeçemeyiz. İnşaat sektörü bizim için piyasamızın motoru. Ama diğer taraftan sanayisiz olmaz. Sanayi olmadan büyüme olmaz. Milli gelirin içinde sanayi payını yüzde 16'lardan olması gereken yere yüzde 25'lere çekmemiz lazım. Sanayinin yüksek teknoloji ile ilişkisini de çok hızlı bir şekilde kurmamız lazım. İhracatın içinde yüksek teknoloji ürün gurubunun payı yüzde 4 seviyesinde. Geçen yıl Türkiye'nin yaptığı bütün ihraç ürünlerini toplayıp böldüğümüzde kilogramı ihracat fiyatı 1.59 dolar. Bu yıl güzel gelişmeler var. 1.64-1.65'lere doğru geldik. Asıl hedef kilogramı 3 doların üzerine çıkmak" diye konuştu.

 

Gümrük Birliği rahatsızlık veriyor

Türkiye’nin Gümrük Birliği anlaşmasından karlı çıktığını ancak bugün itibariyle rahatsızlık veren bir anlaşma olduğunu savunan Zeybekci, "Düzenleme ve tamiratını yaparak sürdürmemiz gereken bir anlaşmadır. Detaylara baktığınız zaman hiçbir egemen ülkenin imzalamaması gereken bir anlaşma. Bırakın karar mekanizmasını, istişare mekanizmalarında bile yoksunuz. Ama AB'nin üçüncü ülkelerle yaptığı tüm anlaşmalara tabisiniz. Bu anlaşmalar bizi incitmeye başladı. Gümrük Birliği kararı verildiğinde doğru bir karardı, çünkü 3-5 yıl içinde tam üye olacağımız varsayılıyordu. Türkiye daha önce iki kez Avrupa Birliği üyeliğini reddetti. O da o günün şartlarında doğruydu. Bunları tartışmıyoruz. Ama maalesef AB üyelik görüşmelerinin üzerinden 53 yıl geçti. Benimle yaşıt. 53 yıldır kapıda bekliyoruz. Ülkemizin kalıcı olarak AB gibi bir hedefi karşımıza koymuşuz. Evet, AB'ye tam üyelik önemli. Ama önemli olan tam üyelik sürecini yaşamak ve tamamlamak. O gün geldiği zaman 20 bin dolar kişi başı gelire, Avrupa'nın üçüncü büyük ekonomisine sahip Türkiye bu işi referanduma götürecektir."

 

İzmir’de hedef belirleyelim

İzmir'i 'mahallenin en güzel kızı' olarak niteleyen Zeybekci, teşvik istekleri ile ilgili şunları söyledi: "Manisa'da, Aydın'da teşvik var. İzmir'de niye yok? Biz bir çok şeyde 'İstanbul hariç' diyoruz. Yatırım İzmir’e gelecekse gelir. Bugün İzmir'de yapılan 1 milyar liranın üzerindeki yatırımlar beşinci bölge kapsamında. Artı yüzde 10 daha yatırım indirimi var. Ar-Ge ve stratejik yatırımlar da 5. Bölge teşviklerine tabi. Havzayla ilgili gelin önemli bir turizm planlaması yapalım. Termal turizm ve sağlık yatırımları da 5. Bölge’ye tabi. Gelin görüşelim, nokta atışları ile hedef belirleyelim. Biz İzmir için başka hayaller kuruyoruz, başka önceliklerimiz var. Öncelikle ilk atacağımız adım serbest bölgeler şehri İzmir. ESBAŞ tek kapıdan giriyorsunuz, içeride 20 bin kişi var. 600 dönümlük bir ek daha yapıyoruz."

Yakında turizmle ilgili İzmir'de dünya çapında bir organizasyona hazırlandıklarını açıklayan Zeybekci, şu an kesinleşmediği için organizasyonun ismini vermediğini söyledi. Zeybekci, İzmir'de birkaç tane serbest bölge daha üretmek ve uzmanlaşmış organize sanayi bölgeleri oluşturmak gibi planları olduğunu kaydetti.

 

DEİK'in yeni yapısı

EBSO’nun ev sahipliğinde gerçekleştirilen Ekonomi Değerlendirme Toplantısı’nın soru cevap bölümünde söz alan EBSO Yönetim Kurulu geçmiş dönem başkanlarından ve DEİK Türk Fransız İş Konseyi Başkanı Uğur Yüce, Türk İsviçre İş Konseyi'ni kurduğunu da hatırlatarak DEİK'in hükmi şahsiyetinin kaldırılması kararının kendisini üzdüğünü belirtti. Yüce, yeni kurulacak yapının devlet ağırlıklı olmaması, yine sivil toplum kuruluşu niteliğinde olmasını beklediklerini söyledi. 

Bakan Zeybekci ise bu konuda DEİK'in yapısında bazı yanlışlıkların bulunduğunu, konseylerin yürüttüğü dış görüşmelerden bazen ekonomi yönetiminin haberinin olmadığını, Türkiye'de ağırlanan bir ülkenin ekonomi bakanıyla yapılan görüşmeden dahi son dakikada haberdar olma durumları yaşadıklarını belirtti.

Yeni yapıda bakanlık olarak tek bir kişiyi dahi atamayacaklarını anlatan Zeybekci, şöyle konuştu:

"Yönetim kurulu 35'e çıkıyor, tamamını yaklaşık olarak 215 kişilik genel kurul seçiyor. Bakanlık olarak tek bir kişiyi atamıyoruz. Sektörler anlamında tüm Türkiye ülkedeki başkanlarımız, ihracatçı birliklerimiz, sivil toplum kuruluşlarının tamamı oluyor. Sektörlere göre gruplar oluşturuluyor. Homojen bir yapı oluşması anlamında yapıyoruz. İcra kurulu 13 kişi, bunun tamamını da yönetim kurulu kendisi seçiyor. Bir yer tarafından atanma yok artık. Bütçesine Ekonomi Bakanlığı olarak biz para koyuyoruz, katkı veriyoruz. İş konseyi başkanları yüzde 100'e yakın aynı şekilde devam edecek, yönetimler belki aynı şekilde olacak. Bu güzel bir düzenleme olacak merak etmeyin."

 

 

Esen: Sanayicilere can suyu lazım

 

Ege Bölgesi Sanayi Odası Meclis Başkanı Salih Esen, Türkiye’nin ve global ekonominin içinde bulunduğu konjonktürün, zaman kaybedilmeden reel kesimin sorunlarına yönelinmesi ve canlanmayı tetikleyecek can suyunun sanayicilere sağlanmasının gerektirdiğini söyledi. Karşılıksız çekteki artışın yanısıra iflas erteleme ve icra dosya sayılarındaki verilerin bir çeşit alarm niteliği taşıdığına da dikkat çeken Esen, bunların görülüp gereğinin yapılmasını istedi.

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin katılımıyla gerçekleştirilen Ekonomik Değerlendirme Toplantısı’nın açılış konuşmasında, Türkiye’nin bugün küresel piyasalardaki dalgalanmalardan Orta Doğu’daki kaosa ve tüm dünyayı tehdit altına alan IŞİD teröründen iç meselelere kadar çok ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunduğunu belirten Esen, iş dünyası olarak bunun endişesini taşıdıklarını vurguladı. Esen, “Özellikle de piyasadaki durgunluk ve yaşanılan güven sorunu iş yapmayı her gün güçleştirmektedir. Veriler ve içinde bulunduğumuz konjonktür, ivedilikle reel kesimin sorunlarına yönelinmesi ve canlanmayı tetikleyecek can suyunun sanayicilere sağlanması gerektiğini göstermektedir. Aksi takdirde, sanayici kimliği zaman içerisinde azalarak yok olacak ve turizmle, hizmet sektörüyle beslenen komşumuz örneğinde olduğu gibi üreten bir Türkiye geride kalacaktır” dedi.

TÜİK verilerine göre, 2002 yılında icra dosya sayısı 6 milyon iken 2012 yılında 15 milyona çıktığını ancak icra daire sayısının da 1084’ten 985’e düştüğünü söyleyen Esen, dosya sayısı artarken işlemleri yapacak daire sayısındaki azalışın kaosu artırdığını, adaleti geciktirdiğini dile getirdi. Esen, iflas ve iflas erteleme ile ilgili açılan dava sayılarının da 2003 yılında 624’ten 2012 yılında 1227’ye ulaştığını bildirdi.

 

Karşılıksız çeklere dikkat

Piyasadaki ödeme güçlüğünün karşılıksız çeklerle ilgili sorunları da gösterdiğini ifade eden Esen, şu bilgileri verdi:

“2012 Şubat ayında hapis cezasının kalkması ile birlikte 2012 yılında karşılıksız çeklerde ciddi bir artış meydana gelmişti. 2013 yılında sayıda yüzde 20’lik bir azalış olsa da 2011 yılına göre yine çok yüksek bir seviyede kalmıştı. Bugün şöyle bir gerçekle karşı karşıyayız: 2014 yılı 7 aylık dönemde karşılıksız çıkan çeklerin toplam çekler içindeki payı geçen seneki yüzde 3,4’e karşılık yüzde 2,8 oranına gerilemiş olsa da, karşılıksız çıkan çeklerin ödenme oranı son yılların en düşük seviyesine inerek yüzde 23 olmuştur. Yani, karşılıksız çıkan her 4 çekten sadece birisi kurtarılabiliyor. Ancak, Temmuz ayı özelinde baktığımızda her 10 çekten sadece bir tanesi kurtarılabilmiş. TOBB ile kredi kayıt bürosu arasındaki protokolün de çok etkili olmadığını görüyoruz. Daha somut çözümlere ihtiyaç bulunmaktadır.”

Salih Esen, Eximbank’ın başlattığı yurt içi alacak sigortasının da atılan adımların yavaşlığı ve kendi içindeki bürokrasiden dolayı ihtiyaçları karşılamakta yetersiz kaldığını belirtti.

Adalet Bakanlığı bünyesinde 2012 yılında modern bir icra-iflas sisteminin kurulması ve yeni bir kanun taslağı hazırlanması amacıyla Bilim Komisyonu oluşturulmasına rağmen aradan geçen 2 yılda aşama kaydedilemediğini hatırlatan Esen, “Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın altını çizdiği Demokrasi, hukuk, temel hak ve özgürlüklerde ilerleme ile ekonomi iç içedir. Gerçek anlamda hukuk devleti olmadan ilerlemiş bir ekonomi olunamaz’ sözlerinin altına bizler de imzamızı atıyoruz. Çünkü hepimiz bu topraklarda varlığımızı sürdürüyor ve bu ülkede iş yapıyoruz. Bundan da büyük gurur duyuyoruz. Ancak küreselleşen bir dünyada varlığını sürdürebilmenin temelinin, ortak kurallara uymak olduğunu görebiliyoruz. Sizin de aynı hassasiyet içinde olduğunuzdan şüphemiz yok. Bu anlamda AB’nin belki kendisi değil ama AB çıpasının da Türkiye için çok önemli olduğunun bir kez daha altını çizmek isterim” dedi.

EBSO Meclis Başkanı Esen, dile getirdikleri konuların birer sinyalden ibaret olduğunu ancak Türkiye’nin potansiyeline ve geleceğine sonsuz güven duyan iş dünyası adına bu uyarıların önemsenmesi gerektiğini, kendilerinin de üzerlerine düşen konularda her zaman göreve hazır olduklarını bildirdi.

 

Yorgancılar’dan reform ve teşvik isteği

 

Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar, Türkiye’nin siyasi ve ekonomik reformları acilen yapması gerektiğini belirtirken, bölgeler arası haksız rekabet doğurmayacak uygun yatırım şartları ve İzmir’in ‘serbest şehir’ statüsüne kavuşmasını sağlayacak desteklerin sağlanmasını istedi.

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ile Bakan Yardımcısı Adnan Yıldırım’ın da katılımıyla gerçekleştirilen Ekonomik Değerlendirme Toplantısı’nda konuşan EBSO Yönetim Kurulu Başkanı Yorgancılar, küresel ekonomik gelişmelerden İzmir kent özeline kadar değişen yelpazedeki tabloyu net bir şekilde ortaya koydu.

Ekonomideki çalkantıların gölgesinde siyasi ve toplumsal olayların gündemi şekillendirdiğini, piyasalar için en büyük risk olan güvensizliği tetiklediğini belirten Yorgancılar, reel sektör olarak bu sürecin çok iyi yönetilmesi gerektiğini savundu. 2015 Haziran ayında yapılacak genel seçimler de dikkate alındığında ekonominin arka planda kalmamasını isteyen Yorgancılar, “Çünkü; bir yanda FED’in faiz artırımı, bir yanda Rusya-Ukrayna savaşı, Ortadoğu kaosu ve İŞİD terörü, diğer yanda kırılganlıklarımız mevcut. Sabah toplantısına katıldığımız ABD-AB Transatlantik Yatırım ve Ticaret Anlaşması (TTIP) geleceğimizi şimdiden tehdit etmektedir. 2010 tarihinde bir basın toplantısı ile Serbest Ticaret Anlaşmalarının ne kadar önemli olduğunun ve bize sonuçlarını rakamlarla ortaya koymuştum. O günden bu yana her platformda da vurgulamaya, farkındalık yaratmaya çalışıyorum. Bugün geldiğimiz nokta en ciddi olanıdır. O nedenle süreç kritik. O nedenle bu sürecin iyi yönetilmesinin altını çiziyoruz” dedi.

Ender Yorgancılar, ithalatla büyüyen Türkiye’nin ihracatla sürdürülebilir büyümeyi sağlayabilmesi için katılımcılık anlayışlı, çözüm odaklı ihracat politikalarının izlenmesinin büyük önem taşıdığını ifade etti. Reel kesim olarak gerek küresel piyasalardaki gerekse içerideki gelişmeleri tedirginlikle izlediklerini belirtirken, şu görüşleri dile getirdi:

“Çünkü biliyoruz ki özel sektörün borcu risk seviyesindedir. Ve yine biliyoruz ki çok düşük karla çalışan reel sektör, sıkıntıyı ilk hissedecek olandır. Faiz-kur kıskacında iş yapmaya çalışmaktadır. Özel sektörün yurtdışından sağladığı kredi borcu için 73 milyar dolar anapara ödemesini 1 yıl içinde gerçekleştirecektir. Dolardaki artış bu anlamda tehlikeli seyretmektedir. Bırakınız otomobil üretimini bugün herhangi bir ürün üretmek için babayiğit bulunmakta zorlanılıyor. Çünkü; girişimci kısa vadede daha karlı, daha az sorunlu yap-sat’çılığa, inşaatçılığa geçiş yapmaktadır. Ülkemizin makro koşullarının sanayileşme için değil, finans, inşaat ve perakende için daha uygun olduğunu üzülerek görüyoruz. Bunun için reel sektör ve üretim öncelikli, makro ekonomik politikalar ve iklime ihtiyaç duymaktayız. Sizlerden bunun işaretlerini almak istiyoruz.”

Küresel ticaretin kuralları değişirken, orta sınıf büyürken, sermaye akımları çok hızlı yer değiştirirken, ortalama yüzde 5’lik büyümenin üzerine çıkması gereken Türkiye’nin ortalamanın altında bir seyir izlediğine dikkat çeken Yorgancılar, “Öncelikli olarak, 2023 hedeflerine yürüyen Türkiye’nin koşabilmesi adına reformları hayata geçirmesi gereken reformlardan başlanması gerektiğine inanıyoruz” diye konuştu.
Yorgancılar, Ağustos ayında gerçekleştirilen 7. Türkiye Sanayi ve Ticaret Şurası’nda 2010 yılındaki Şura’da söylenen konuların tekrar dile getirildiğini hatırlatırken, bu nedenle siyasi, ekonomik ve sosyal reformlara daha çok ihtiyaç duyulduğunu anlattı.

Türkiye Sanayi ve Ticaret Şurası’nın yanısıra İzmir Ekonomi Zirvesi’nde de teşviklere ilişkin görüşlerini ayrıntılı olarak paylaştığını tekrarlayan Yorgancılar, “Her zaman için kalkınmanın yerelden başladığı ve ekonomileri öne çıkan şehirlerin tetiklediği inancıyla İzmir’in bu potansiyeli fazlasıyla taşıdığını düşünüyorum. İzmir’in ayrıcalıkları Türkiye için bir şanstır. Önümüzde iki tercih var: Bu şansı görmeyebiliriz veya en iyi şekilde değerlendirebiliriz. Bu anlamda ısrarla tekrarlıyoruz ki; yabancı sermayeli firmaların en çok geldiği ilk 3 sanayi şehri içinde İzmir’e gelen firmalar yüzde 21 ile imalat sanayinde ilk sırada yer alıyorsa bu ilgide İzmir’in yabancı sermaye ile aynı dili değil aynı duyguyu paylaşıyor olması ve benzer iş yapma kültürü bulunuyor. Bu, küçümsenmemesi gereken önemli bir ayrıntı” dedi.

 

Af değil uygun yatırım şartı

EBSO Yönetim Kurulu Başkanı Yorgancılar, her platformda örnek gösterdikleri OSB’lerde bu şansı fırsata dönüştüremediklerinden yakındı. Ender Yorgancılar, şunları söyledi:

“3 bin 500 metre yarıçapındaki bir alanda uygulanan 4 farklı teşvik oranı bizleri geri plana itiyor. Biz af istemiyoruz, borçlarımızı silin ya da taksitlendirin de demiyoruz. Son kuruşuna kadar vergimizi de veriyoruz. Neden hala ödemek zorunda olduğumuzu anlamadığımız TRT vergisi var ki, TRT’nin kimlere nasıl fahiş ücretler verdiğini görünce emeğimize daha çok üzülüyoruz. Motivasyonumuz daha çok bozuluyor. Ancak yine de yıllardır çok düşük karlarla üreten, istihdam sağlayan bizler sadece yatırım yapmak istiyoruz. Haksız rekabet ortamı doğurmayacak uygun yatırım şartları olsun istiyoruz.”

Sınır illerde yaratılan haksız rekabeti önlemek adına OSB’ler dolana kadar komşu ilin teşvik oranından faydalandırılmayı önerilerinin ilk sırasına koyan Yorgancılar, diğer önerilerini de şöyle sıraladı:

TOKİ müşteri portföyüne organize sanayi bölgelerini de almalı. İzmir gıda merkezi olarak değerlendirilmeli ve ilçe bazlı sektörel teşvikler verilmeli. İzmir, ‘Serbest Şehir’ statüsüne kavuşmalı. İşsizlik oranında ülke ortalamasının üstünde kalan illere özel istihdam desteği verilmeli.

EBSO Yönetim Kurulu Başkanı Yorgancılar, belge sayısında yüksek olsa da yatırım tutarı açısından 12 sanayi ilinde en düşük bölgesel yatırım oranına İzmir'in sahip olduğunu belirterek, bunun uğranılan haksız rekabeti açık ve net olarak ortaya koyduğunu söyledi. Stratejik yatırımlarda da teknik olarak hazırlanmış 4 şartın yatırımcılar açısından gerçekleştirilmesinin güç olduğunu belirten Yorgancılar, “O nedenle hedeflediğimiz dönüşümün, yatırımcıların ulaşabileceği şartlarla sağlanabilmesi vesilesiyle; daha çok yatırım, daha fazla üretim, ihracat ve tabi ki istihdam kapasitesinin arttırılmasına imkan tanınması gerektiği inancındayız. Bunun için de, stratejik yatırımlar için belirlenen 4 şarttan üçünün gerçekleştirilerek yatırımların özendirilmelidir. Yol haritamızın ‘Üretim yoksa kalkınma hayaldir’ olduğunu ve tüm taleplerimizin bu amaca hizmet ettiğini ifade etmek istiyorum” diye konuştu.

 

Yorgancılar’ın reform önerileri

EBSO Yönetim Kurulu Başkanı Yorgancılar, 3 ana başlıkta belirledikleri yapılması gereken 18 reform ihtiyacını şöyle sıraladı:

 

Siyasal Reformlar

1. Anayasa

2. Seçim Sistemi ve Siyasi Partiler Yasası

3. Şekli Demokrasi Yerine İşlevsel Katılımcı Demokrasi

4. Bürokrasi Reformu (Liyakat, az ve hızlı bürokratik süreçler)

 

Ekonomik Reformlar

1. Vergi Reformu

2. Ar-Ge ve İnovasyon ile Katma Değerli Üretimi Artıran Adımlar

3. Üretime Dayalı Büyüme Yönünde Atılacak Adımlar Bütünü

4. Yatırım Ortamının İyileştirilmesi ve Teşviklerle Desteklenmesi (iş yapmayı kolaylaştırıcı, rekabetçi üretim vb.)

5. İthalatı ve Cari Açığı Düşürmeye, Tasarrufu Artırmaya Yönelik Adımlar

6. Tarımsal Reform

7. İşgücü Piyasasının Reorganizasyonu ve İstihdamı Artırıcı Reformlar

8- STA’lar ile İhracatı Artırıcı Reformlar (AB-ABD Transatlantik Anlaşması)

9- Yüksek Faiz, Düşük Kur Etkisinden Sanayinin Kurtarılması

10- Kayıtdışı Ekonomi ve Haksız Rekabetle Mücadele

 

Sosyo-Kültürel Reformlar

1. Eğitim

2. Hukuk

3. İnsan Hakları (Azınlıklar, özgürlükler vs.)

4. Kadının Sosyal Konumu ve Haklarının İyileştirilmesi

 

 

EBSO'dan Haberler

Başkana Ulaşın